NE pahalı? NE ucuz?

15 Mayıs 2016 Pazar

Uzun zamandır yazmıyordum. Tekrar döndüm. Bu süre zarfında Riga'ya erasmusa gidecek birçok kişi beni sosyal medya üzerinden bulup birçok soru sordu. Bu sayede güzel arkadaşlar da edindim. Şimdi en çok gelen soruları buradan yavaş yavaş açıklamaya çalışacağım

 Genel olarak en çok gelen sorulardan biri ne pahalı? ne ucuz?

Riga'da genel olarak tekstil pahalıdır. He çok aşırı değil ama Türkiye standartlarının üzerinde. Aklınızda " acaba Türkiye'den mi götürsem oradan mı alırım?" diye bir soru varsa ve eğer bavulunuzda da yer varsa Türkiye'den götürmeniz daha yararlı olacaktır. Özellikle kışlık mont vb kalın şeyleri.

GSM ucuzdur. Ben erasmus yaparken BITE diye bir markayı kullanıyordum. Ne kadar para yüklersen o kadar kullanıyorsun. Kendi arasında konuşmak bedava, Türkiyeyi aramak dakikası 0,15 cent idi. Mesela ben 10 € yüklerdim genelde. Yüklediğiniz para üzerinden konuşuyor internete giriyorsunuz. öyle paket falan yok. 10€'ya 8 gb internet kullanıyordum. ve konuşuyordum.

Alkollü içecekler ucuz tahmin ettiğiniz gibi. 70'lik Vodkalar 10-12€ civarında. Okul dönüşü cebinizde kalan bozuklular ile 6 lı bira alabilirsiniz. biralar 50 cent falan. Şaka gibi ama öyle cidden :( ayrıntıya girmeyeceğim üzülüyorum.

Yemek standartların üzerinde biraz. Özellikle Türk kebapçılar falan tamamen kazık. İlk zamanlar ne yiyeceğimizi bilemediğimizden onlara sarılıyorduk. Bir dürüm 4 € olur mu be. Zaten rigada yemek için fazla bir şansınız yok. Yemek kültürü gelişmiş bir yer değil. Anca Mc Donald's. Marketlerde tavuk pahalı. Domuz ucuz. Daha pahalı. Meyveler pahalıdır. Orada yetişmediği için çoğu İthal'dir.Burada beğenmeyip yemediğimiz incir orada tane ile satılıyor. Tanesi 1.5 €

Şunu da belirteyim, tam yerini tarif edemem ama Old Town'da "GarlicPub" var. Hazırlanan her şey sarımsak soğandan. Oraya bir uğrayın kesin. Sarımsaklı bira, full sarımsak soğandan çorbalar.

toplu taşıma için kart çıkarırsanız ucuz. aksi halde pahalıya denk gelir. Oradaki otobüslerde burada olduğu gibi şöförün oradan kart basmıyorsunuz. her kapının orada kart basma yerleri var. bu yüzden kaçak binme çok olur. ama bazı yerlerde kontrol oluyor. kaçak biner ve yakalanırsanız hem otobüsten indirilirsiniz hem de para cezası yersiniz.

bence yapmayın.


Bir terbiye örneği; Moskova yolculuğu

4 Ocak 2015 Pazar

Öncelikle bu yazıyı anca şimdi yazabiliyorum. He çok zamanım olmadığından mı? yok değil. Sadece yeni bu yazıyı yazama havasına girebildim. Burada Moskova gezimi anlatmayacağım. Sadece yolculuk eziyetini. Gezi daha sonra.

Riga Moskova yolculuğum hayatımdaki en berbat ve insanı terbiye eden, hayata başka açıdan bakmasını sağlayan bir yolculuk oldu. 16 saat sürecek yolculuk için dört arkadaş tren bileti aldık. Önceden hiç şehirler arası dahi tren yolculuğu yapmadığım için treni pek hayal edemiyordum. Hani en azından havadar bi şey bekliyordum.
Zaman geldi trene geldik. İçeri ilk adımı attığımda hayallerimden çok daha farklı olduğun, insanların sıkış tepiş oturduğun ve içeride 2 nefeslik hava olduğunu görünce bir anda şoka uğradım. Ayriyetten ekstra para vermeyip, cimrilik yapıp koltukları random almıştık. 16 saatlik yolculuk en azından muhabbet eder, oyun oynarız bir şekilde geçer diyorduk. Lakin  birbirimizden ayrı olarak geçecekti.

Koltuk numaramı buldum ve yerime oturdum.
Çantamda 1 adet sudoku ve telefonumda bin bir çeşit şarkı vardı. Yolculuk için onlara güveniyordum.
Bir de ekstra olarak bol bol sandviç vardı.
Kompartımanda iki genç 3 genç 2 yaşlı rus arkadaşım vardı. İlk başta genç arkadaşları görünce "İngilizce biliyorlardır, onlarla muhabbet ederim" diye içimden fısıldayıp kendimi rahatlatıyordum.

Yolculuğun ilk başlarında müzik dinleyerek rahatlamaya 16 saatin nasıl geçeceğini düşünmemeye çalışıyordum. Bir saat geçtikten sonra gençlerin 2 tanesi ve 1 yaşlı teyze kart oyunu oynamaya başladılar. Bana da rusça oun teklif ettiler ve ben rusçayı iyi bilmediğimi ingilizce konuşmalarını söyledim. Ama oda ne! gençler ingilizce bilmiyor. Ben şok, ben mefta :(. Nazikçe oyun tekliflerini reddettim, onlarda "hihih" diye gülüp oyunlarına devam ettiler.

Onlarla oyun oynamayı çok isterdim. Zaman geçirmek için iyi bir taktik.

Kulaklıklarımı geri taktım, içerideki kokuyu duymamaya çalıştım.
Koltuklar da acayip rahatsız ve sert.
Yaşlı teyzelerden oyun oynamayanı biraz sert kadın. bir de yanımda oturuyor. Onun da stresi sardı beni. Elinin tersiyle beklenmedik bir anda yapıştıracak gibiydi sanki.
Kompartımanın sigara içme bölümüne hemen bitişikti. İnsanlar sürekli sigara içmek için gidip geliyorlardı ve benim omzuma çarpıyorlardı. Oturduğum yer koridor tarafı ve omuzlarım da biraz geniş olunca bu bir zamandan sonra sıkıntı yaratmaya başladı. ( Yaşlı rus teyzelerin şişmanlığından söz etmiyorum).

Zaman geçtikçe ve hava karardıkça insanlar uyuma moduna geçip üstlerine pijamalarını girmeye başladılar. Kompartımanlarda ki yatakları alan paralı teyze ve amcalar tek tek yukarı çıktılar.
Ben uzun yolculuklarda kesinlikle uyuyamayan biriyim. "şimdi millet uyuyacak ben ne yapıcam" diye düşünürken içeride yavaş yavaş ilerleyen radyodan bir müzik ilişti kulağıma. Oda ne? Tarkan-Kuzu Kuzu :) Bir Tren rusun arasında Tarkan duyunca bir garip oldum. Zaten sıkıntıdan be bel ağrısından geberecektim, şarkıyı duyunda ağlamaya geçecektim az kaldı.

Yaklaşık 4 saat geride kalmıştı ve benim o sert koltuklarda oturmaktan götüm uyuşmuş ve belim tutulmuştu. "Allahım neden paraya kıyıp uçakla gitmedim" diye ağlıyordum için için. Daha 14 saat vardı. İçerideki görevliyi yakalayıp "hiç ara verecek miyiz?" diye sordum. "Hayır" cevabı alıp yerime oturdum.  Hani diyebilirsiniz "ne abarttın arkadaş, otur götünün üstüne git. Biz 24 saat İstanbul'dan Antep'e gidiyoruz" Otobüs olsa giderim sıkıntı yok. Ama bu tren ve içeride gram hava yok ve kompartıman çok sıkışık ve leş kokuyor.


Artık yavaş yavaş uyku belirtileri gelmeye başladı. Yanımdaki asık suratlı teyze yukarı yatağına çıktı. Tatlı teyze götünü devirdi koltuğa yattı ve ayaklarını bana dayadı. Ona baktığımı görünce güldü üstüne. Karşımdaki çocuklarda yavaştan uyku hazırlıklarına başladılar. Herkes yumaya başlayınca, kabin içindeki ışığı çok kısık hale getirdiler. Artık sudoku da çözemiyordum. Işık sönünce uykum da gelmeye başladı yavaştan. Ayakları da ileri uzatamıyorum. Tam işkence. Kafamı sadece arkaya yaslayabiliyorum. Sağ ve sol yok. Arada ayaklarım açılsın diye arkadaşlarımı ziyaret ediyor, onların da benim gibi kötü hatta bazılarının daha kötü olduğunu görünce yalnız olmadığımı anlayıp geri dönüyordum.

Kenardaki tekli koltuklarda oturan biri uzun saçlı gözlüklü genç çocuk ve diğeri yaşlı amca kalkıp başka yere gittiler. koltuğun ortasındaki masa katlanıp koltuğa dahil oluyor ve küçük bir yatak oluyordu. Bunlar 20 dk falan geri gelmeyince ben de direk atladım. masayı kapatıp direk uzandım. Rüya gibiydi. Belimde bi uyuşma ve hafif rahatlama geldi. İçimden sahiplerinin gelmemesi için dua ediyordum. Yavaş yavaş inen bir ucu delik uyku yastığımı başımın altına koydum. Ceketimi çıkartıp üstüme örttükten sonra Rus teyzenin osuruk sesi eşliğinde uykuya daldım. Çok değil yaklaşık 2 saat sonra tekrar uyandım. Hava hafif aydınlanmıştı ve koltuğun gerçek sahibi gelmiş, benim yerime oturmuş beni izliyordu. Hemen bi utangaçlıkla toparlanıp yerime geçtim. Adamcağızda kendi yerine geçti.
Rusya sınırına geldik. Tren durdu. Rus askerleri trene tek tek bindi. Bizim bölüme sert bakışlı kadın bi asker bindi. Pasaportları topladı gitti.  Uyuyan Rus teyzeler "sülalem raad" triplerinde yataklarından kalkmadan pasaportlarını verdiler. Ben ise 3,5 atıyordum yine sıkıntı yaşayacağım diye.   Daha önceden Kaliningrad'a girerken 30 dk sorguya çekildiğimden bu sefer de korku vardı içimde. Yine sıkıntı yaşayacağım diye. Lakin öyle olmadı. Asker yaklaşık 15 dk sonra geldi. Pasaportları geri verdi. Sadece " Letonya'da mı yaşıyorsun" diye bir sor sordu. Büyük ihtimal trenin çok kalabalık oluşundan dolayı geçiş daha hızlı  ve kolay oldu. Kalabalık adamla uğraşmak zor. Bi otobüs insan olsa kolay tabi.


Sonra bayağı bir süre daha yola devam ederek Moskova'ya vardık. İndiğimde yeni doğmuş bir bebek gibi oksijen ciğerlerimi yaktı.

Rozetler ve Paralar Duvarda

4 Temmuz 2014 Cuma

Gezdiğim her yerden bu yakaya taktığımız rozetler var ya, he işte onlardan biriktirdim. Alınacak en pahalı şeylerden. Biraz tuzlu meretler. İlk zamanlar para bolken gittiğimiz yerlerden aldık. Sonlara doğru biraz zor olsa da mecbur ne yapacaksın. Başladık bir kere.

Sırasıyla; en üstteki ikisi Riga ve Latvia. Eee tabi o kadar yaşamışlık var. Artık 2. memleketimiz sayılır. Onlar en üste. Sonra Roma, Venedik, Krakow, Varşova, Helsinki, Oslo, Stockholm, Barcelona, Vienna, Budapeşte, Moskova, St.Petersburg, Kaliningrad, Bratislava, Talinn ve Vilnius. Hepsini tek tek özenle biriktirdim. Tabi döner dönmez ikl iş mahallemizin deli camcısına gidip çerçevelettim. Lakin bu kadar pahalı tutacağını bilmiyordum. 30 lira tuttu meret. :(


LAT

Şimdi siz erasmus için Riga'ya gidecek olanlar, Lat nedir bilmeyeceksiniz. Benim ilk dönemimde yaklaşık 5 ay Lat geçiyordu ülkede. 1 Lat = 4 TL ediyor. Düşen bozuklukların bile peşinden nasıl gittiğimizi anlatamam. Sonra 2014 ile beraber € ya geçildi. Bize de geçirdiler tabi. € oldu 3.1 TL. Çok zor günlerdi. Vodka'yı bile dandik marka içmek zorunda kalmıştım :( 

Sadede gel dersen, işte ben de bu Lat'lar piyasadan kalkmadan saklayabildiğimi sakladım. Malum öğrenciyiz. Saklayabildiğim en büyük bara 5 Lat. Sanırım onu da saklayan tek öğrenci benimdir. Fotoğrafdakiler toplam 22 Tl civarında ediyor. İyi para. 15 tane bira alırsın bu paraya Riga'da. Tabloda bozukluklardan sadece 2 Lat eksik. Onu da nasıl unuttuysam. Lanet olsun, sebebi neydi ki :( 

Erasmus bitti. Eve dönüş

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Yaklaşık 10 aylık erasmus macerası bitti. Her zaman olduğu gibi en zor olanlar dönüşler. Sonları hiç sevmiyorum kahretsin. Hep bir ızdırap hep bir telaş. St. Petersburg, Moskova, Barcelona, Roma, Venedik, Viena, Bratislava, Budapeşte, Krakow ve Varşova'dan ( Gezilerle ilgili yazıyı hazırlıyorum ) oluşan geziyi bitirip dönüş için hazırlıklara başladım.
Türkiye'ye döneli yaklaşık iki hafta oluyor. Anca zaman bulup yazabildim.
Son hafta evde tadilat vardı. Ev her gün şantiye gibiydi. Arıca koca evde toplam 3 kişi kaldık. Tam ayrılık modu.
Koca sene haftanın 5 akşamı dışarıda geçince dönüş zamanı artık tam olarak dibe vurmak istiyorsun. Son zamanlar hep geceleri dışarı çıkar olduk. Her gece her gece son gece son gece diye son hiç gelmedi. Ama bi akşam mecbur son geldi. Hele bir akşam cidden 1 yılın en sarhoş gecesini geçirmiş olabilirim. Absinth, absinth...
Artık bir zamandan sonra Türkiye'ye dönüp planlarına odaklanmak isteyip, güzel yemekler hayal edip dursanız da, o kadar yaşanmışlığı bırakıp geri gitmek çok zor geliyor. Her sokak, her insan, her yaşanmışlık belkide bir daha geri dönemeyeceğini bile bile arkada bırakılıyor. İşte zor olan bu. Kahrolası vize gerekmese belki dönersin geri ama nerdee.
Her adım başı önünüze çıkıp " sigareettt" diyen evsizleri, her gecenin sabahında mcDonalds'dan aldığım cheeseburger'i, kışın götümüzü donduran -20 dereceleri, bitmek bilmeyen yağmurları hepsini özleyeceğim. ,

O kadar çok şey yaşandı ki onları unutmak imkansız. Resimlere her baktığımda her şey aklıma geliyor. Bir fena oluyorum.
Neyse ağlamayacağım. En iyi bavul hazırlayayım. En nefret ettiğim şeylerden biridir şu bavul mevzusu. Bir de benim gibi eşek yüküyle eşyanız varsa. Bir de bilirsiniz 30 kg üzeri her kilo için 7€ alıyor THY. Günlerce bunu düşündüm. Nasıl daha az kilo çıkarırım diye bavul hazırlarken mühendislik yaptım. Ama bi şeye yaramadı. Bavulları verirken bir baktım o da ne? 41kg. Tamı tamına 41. 11x7=77 € oha. Ama Gittim parayı ödemeye adam 56€ aldı. O hale hale geldim ki 150 lira extra bagaj ücreti verince mutlu oldum.

Artık riga'da son zamanlar. Mutlu muyum, üzgün müyüm karar veremedim. Atladık uçağa iş bitti sonunda. O ayrılık stresinden kurtulduğum için mutlluydum. Bir de evde beni bekleyen çiğ köfte dürümler için. Haydi Riga kendine iyi bak. 

Bulutlar peşimizi bırakmıyor

13 Mayıs 2014 Salı

Günlerden oldu 13 Mayıs ama hala bulutlar tepemizde. Geçen haftalarda hava bir açar gibi oldu biz de hemen pikniğe falan gittik ama yine kapadı.

Bugün çektiğim bir fotoğraf


Not: Bu cuma 4 gün sürecek Moskova-St.Petersburg gezisine çıkıyorum. Bol bol fotoğraf ve yazılarla burada olacağım. Tekipte kalın. 

İkinci dönem başladı

6 Mart 2014 Perşembe

Yaklaşık bir aylık bol anne yemekli tatilden sonra Riga'ya dönüş yaptım. Yolculuk oldukça zahmetli oldu. Dönüş biletini alırken hiç dikkat etmemişim. İdo'nun Bursa-İstanbul arası seferlerinde pazar günleri erken sefer yokmuş. Ben de mal gibi dönüşü pazar gününe alınca İstanbul'a otobüsle gitmek zorunda kaldım. Sabah 5 arabasına bindim. Yaklaşık 3.5 saat sonra Esenler'de oldum. İlk defa metroya bineceğimden önce bir sorup soruşturdum daha sonra ise metroya atladım. Tam olarak kaç dakika süreceği hakkında bilgi sahibi değildim. Acaba geç kalır mıyım korkusu yaşadım lakin gereken zamandan daha bile önce havalimanı'nda oldum.
İlk güvenlikte bagajı unutup gitmişim. Kontuara geldim teslim edecek bagaj yok. Koşarak döndüm geri. Neyse aldım bagajı teslim ettim. Yaklaşık 4 saat sonra Riga'da evde oldum. Evde bir sürü yeni insan. İlk dönemden kalan sadece 3 kişi var. İlk gün bir çoğunla tanıştım. Evde hiç Türk yok. İlk dönemin tam tersi ve daha güzeli. Şimdilik bu kadar. Biraz geç kalmış bir yazı oldu. Kusura bakmayın gari.

Dönem arası vatana dönüş

24 Ocak 2014 Cuma

Sınavların bitip son belge işlerin de hallettikten sonra yaklaşık 1 ay sürecek dönem arası tatili için 12 Ocak günü Türkiye'ye döndüm. Özlediğim şeylerin açlığını daha yeni giderdiğim için anca şimdi yazmaya fırsat buldum. Daha doğrusu yemekten anca zaman kaldı.
Atatürk Hava Limanın'dan çıkıp Bursa'ya geçmek için Yeni Kapı iskelesine geldiğimde ilk yemeğimi yedim. Bir baktım köşede seyyar pilavcı var. Dedim, abi bir tabak verir misin? - Tavuklu mu? Sade mi? - Tavuklu abi tavuklu. Oturdum orada nefes almadan yedim. 5 ay sonra ülkedeki ilk yemeğim bu oldu.
Evdekilere sürpriz yaptığım için biraz zorlu yollardan geçerek eve ulaştım.
Geldiğim günden beri yaklaşık bir haftadır sadece yemek yiyip geziyorum. Arkadaşla buluşup hasret giderdik. Artık hikayeleri anlatmaktan dilim şişti.
Henüz hacı ziyareti gezmelerine çıkmadım. Ama o da yakındır.