Stockholm Gezisi

24 Aralık 2013 Salı

Ortalama üç hafta önceden aldığımız uçak biletlerinin tarihi geldi çattı. Beş arkadaş Riga'dan Stockholm'e doğru yola çıktık. Yaklaşık 1 saat sonra Stockholm'de olduk. Üç günlük gezimizin ilk durağı burası. Buradan sonra Oslo'ya geçmeye karar verdik. Bir soraki yazı'da Oslo'dan da bahsedeceğim.
Uçak biletlerini RyanAir'dan aldık. Oldukça ucuz. Türk lirasına göre 64 lira Riga-Stockholm. Stockholm'deki hava alanı merkezden oldukça uzak. Hava alanından 16€'ya merkeze gitmek için otobüs bileti aldık. İndimiz yerde saatler bir saat geri olduğundan ve daha kuzeyde olduğundan saat 15.30 civarı olmasına rağmen hava kap karanlıktı. Neyse yaklaşık 1.3 saat sonra merkezde olduk. Hava karanlık bile olsa şehrin cazibesini hissedebiliyorsunuz. Aynı zamanda buz gibi havasını da. İlk dikkatimi çeken şey binaların betondan değilde neredeyse tamamen camdan yapılmış gibi durması. Etraftaki büyük binaların çoğu tamamen cam.
Önceden rezervasyon yaptırdığımız Hostel'i aramaya başladık. Sırt çantalarımız oldukça ağır. Çantaları bırakıp öyle gezeriz dedik. Bir de gelmeden Riga Freeshop'dan 1lt J&B aldık. Malum hava soğuk. ısınmak lazım.
Kaldığımız hostelin ismi InterHostel. Eğer bir gün Stockholm'e yolunuz düşerse tavsiye ederim. Lakin 5€ nevresim takımı için para alıyorlar. İlk defa böyle bir şey gördüm. Bu yönüyle biraz kötü. Ama genel olarak iyi diye bilirim.
Kaldığımız hostelin bir sokak altında burayla karşılaştık. Galatasaraylıyım ama yine de çekiyim dedim :)
Hava erken karardığından dolayı saat daha erken olmasına rağmen bize sanki geçmiş gibi geldi. İlk olarak elde haritalarla yolumuzu bulmaya çalıştık. İsveç insanı acayip yardım sever. Soru sorduğumuz herkes güler yüzlü bir şekilde hiç sıkılmadan bize yolu tarif ettiler. Ve özellikle şunu da belirtmek istiyorum, yaş farketmeksizin insanları çok iyi ingilizce konuşuyor.
Bir şekilde Stockholm OldTown'u bulduk. Baltık ülkeleri oldtownlar'ından daha değişik olduğu kesin. Oldukça eski ve görkemli bina mevcut. Old Town'un içinde Vikings Bar diye bir yer vardı. Çalışanların kıyafetleri, masalar, tas tabak her şey o döneme uygundu. Arkadaşımla beraber Viking aşığı olan biz bir de mekana aşık olup " niye Riga'da böyle bir yer yok :( " diye iç geçirip yola devam ettik.


Bahsettiğim Vikins Bar'ından çekebildiğim bir kare.

Stockholm de geniş bir cadde var. Cadde boylu boyuna bar vb yerlerle dolu. Bir tane bara girdik. Hani derler ya Türkler heryerde diye. Çok doğru laf. Barmen Türk çıktı. 12 yıldır orada yaşıyormuş. Kendisinden yol bulma konusunda yardım aldıktan sonra yanda bir market vardı oraya girdik. Market sahibi de nereli çıksa beğenirsiniz. Adam Mardin'li çıktı. Ben burda artık susuyorum.
Oradan uzunca bir geziden sonra otele çekildik. İyi bir uykudan sonra sabah erkenden kalktık. Malum daha güneş doğmadan battığı için. Ertesi gün Oslo'ya geçektik.
Sabah kahvaltılık bir şeyler almak için dışarı çıktığımda yerler buz tutmuş. Saat yaklaşık 08.00

Şimdiden gidiş biletini almak lazım. Bilet satış noktasına gittik. Lakin hızlı trende yer kalmamış. Yer olan saat ise bize uygun değildi. Mecburen otobüs bileti aldık. Yine eziyet dolu bir yolculuk bekliyordu bizi belli. Kişi başı30€ verdik.Uçak biletinden daha pahalı. Neyse biletleri aldıktan sonra güneş batmadan bir de gün ışığında görelim istedik Stockholm'ü. 7€'ya tekne turu bileti bulduk. Nehirde adaları gezdiriyor. Sırf fotoğraf çekmek için dışarıda durdum. İnanılmaz manzaralar var. Ama dondum o ayrı bir konu. Bir de sarhoş dadandı üstüne oh mis. Adama git diyoruz yok aga dinlemiyor. En sonunda bir adaya bıraktı bizi tekne. Ada tam filmlerdeki gibiydi. Hemen iskelenin karşısında ufak bir restaurant biraz yanında büyük bir yılbaşı ağacı. Böyle yerler bana hep hayal olarak
gelirdi. Şimdi içinde olunca insan inanamıyor. Adada geziye çıktık. Hava da bir soğuk anlatamam.


Bir tane kilise bulduk. Kapıyı zorladık açık. İçeride bir kadın vardı. Çocuklarla beraber piyano çalıyormuş. Ders temin bitmiş. Yarın için hazırlık yapıyormuş.
Ada'da rastladığımız kiliseden bir kare.

Saat geldi adadan ayrıldık. Yaklaşık bir saat sonra merkezdeydik.  Otobüs saatine kadar dışarıda takıldık. Geceleri acayip soğuk bir yer. Yukarıda da söylediğim gibi her yer buz. Neyse otobüs saati geldi. Burada da koltuk numarası kavramı yok. Boş bulduğun yere otur. Nasıl bir şeyse artık. Yaklaşık 8 saat sonra Oslo'ya vardık. Oslo macerası bir sonraki yazı da :)
Kendi gözümden Stockholm manzaraları;



Gemiler için benzin istasyonu. İlk defa böyle bir şey gördüm.


















Tekne gezisinde böyle bir çok eve rastlıyorsunuz. Ufak ufak adalar maksimum bir düzine ev var bazılarında sadece 2-3 tane ev var. Tam hayalimdeki gibi.


Ada'daki yılbaşı ağacı




Fotoğraflarla

22 Kasım 2013 Cuma

Bugün sabahtan oldtown'a gidip fotoğraf çektim. Lakin hava hep kapalı olduğundan performans maksimum bu seviyede kaldı.

Bu kipsala köprüsü dediğimiz yer. Karı taraf kipsala.


Burası ise köprünün aşağısındaki yürüme yolu.


 Özgürlük anıtının hemen sol tarafındaki parktan tatlı amca ve teyzemiz





 Yılbaşı ağacının doğduğu yerde yılbaşı için kocaman ağaç şimdiden yerini almış.






Latvian Indepence Day

21 Kasım 2013 Perşembe

18 Kasım  Letonya'nın bağımsızlık günü olarak kutlanıyormuş. Haftalardır süre gelen bir kutlama serüveni zaten vardı. Ama 18 Kasım kutlamaların doruk noktası olan gün oldu. Gün boyunca sabahtan itibaren Riga sokaklarında askeri törenler, geçitler vb şeyler oldu. Sabah merkezde fazla zaman geçiremesem de akşam kutlamalara arkadaşlarla katıldık. Ben Riga'yı bu kadar kalabalık hatırlamıyorum. Her yer insan doluydu. Gece sonunda havai fişek gösterisiyle son buldu. Sonra içmeye.












22. Yaş Riga'da bitti.

19 Kasım 2013 Salı

Doğum günü kutlamalarına pek alışkın değilim. Lakin böyle kutlamadan olmaz. Fazla bir şey yazmayacağım. Saolun, varolun.

Lāčplēsis Day

12 Kasım 2013 Salı

Dün Letonya'da Lāčplēsis Day dedikleri bir gündü. Birinci dünya savaşında ölen Leton askerleri için anma törenleri düzenlendi. Biz de durmadık etkinlik falan olur diye atladık merkeze gittik. Lakin umduğumuzu bulamadık. Bir gurup halk kızlı erkekli karışık bir şekilde elinde meşalelerle özgürlük anıtına geldiler. Anıta çiçekler bırakıldı, mumlar yakıldı. Daha sonra hep beraber milli marş okundu ve ilahiler söylendi. Kalabalık kızlı erkekli karışıktı. Sonra 200 metre kadar ileride meydanda sahne kurulmuş. Orada tekrar ilahiler okundu şarkılar söylendi. Bir de kocaman ateş yaktılar. Sonuna kadar dayanamayıp eve kaçtım. Sonunda göbek atmaya başlamışlar.  İşte fotolar.








İki ayın ardından

6 Kasım 2013 Çarşamba

Öncelikle şunu söyleyeyim dersler ve birazda hızlı geçen günler yüzünden buraları fazla aksattım. Kusura bakmayın. Bundan sonra böyle olmayacak.

Yaklaşık iki gün önce erasmus maceramın ikinci ayını geride bıraktım. İlk zamanlar yaşanan o "yurt dışı" havaları yerini buranın sanki yıllardır yerlisiymişim havasına bıraktı. Doğal olarak ilk zamanki heyecan yok tabi. Ama hayat yine hızlı akmaya devam ediyor. Şuana kadar Helsinki ve Talin'i gezdim. Talinn'e iki kere gittim. Biri milli maç olmak üzere. Önümüzdeki iki hafta için Önce Vilnus sonra Varşova ve oradan Stockholm planım var. Varşova'dan Stocholm'e 4.5€'ya uçak bileti buldum. Bırakın da bir zahmet gideyim değil mi? Ayrıca her gittiğim yerden rozet alıyorum. Rozet koleksiyonunu çoğaltmak lazım.
İlk zamanlardaki gibi kötü yemekler yemiyorum artık. En azından daha iyi oldukları kesin. Eve ve insanlara daha çok alışınca üşendiğin yemekleri de yapmaya başlıyorsun.
Önceki yazılarımda bahsetmiştim. Talinn ve Helsinki'ye geziye gitmiştik. Milli maç için tekrardan Talinn'e gittik beş arkadaş. O kadar pankart hazırladım. Ama malesef içeri sokamadım. Tam üç kere kontrol edildikten sonra içeri girebildim. Ama o pankartı içeri sokamamam içime fena oturdu.
Erasmusun ilkler olarak yaşattıkları bence en büyük katkısı. Ne ders ne okul. Yaşadığınız maceralar, hiç yapmadığınız şeyleri yapmanız, Türkiye'de korktuğunuz şeylerin aslında öyle olmadığını görmeniz yeter. Özet olarak burada iki aydır birçok ilk yaşadım. Bu bile her şeyden önemli bence.
Bundan 3 ay önce biri Avrupa'da milli maça gideceksin dese hadi len oradan derdim.

"Erasmusa git derslerde hiç sıkmıyorlar" dedi herkes. Siz de büyük ihtimal bunları duyuyorsunuzdur. Yalan arkadaş külliyen yalan. En azından Letonya için böyle değil. Şuan yapmam gereken 10'ar sayfadan 3 tane rapor var. Her hafta sunum yapıyoruz. Essay desen dolusuyla.  Ama şu var dersler 1 aylık. Bu sistem çok güzel. Dersler aylara bölünük şekilde. her ay başka ders var. Veya bir ay içinde 2 ders gibi. 24 Kasımdan sonra bir ay boyunca sadece bir dersim kalacak. O da haftada sadece 1.5 saat. O aralar Riga'da durmam zaten. Gezi planlarını şimdiden yapıyorum. Gezebildiğim kadar yer gezmem lazım. Tabi o zamana kadar para kalırsa. Bu arada Rusça ders bitti. Sertifikamızı aldık. A1 seviyesini tamamladık. Ders yükü hafifledi. Lakin özleyeceğim. Çok gülüyorduk yahu :(
Para demişken, burası gerçekten pahalı. Gelecek arkadaşlar ilk önce bizim gibi "oha ne kadar ucuz lan" diyeceksiniz. Ama o verdiğiniz parayı 4 ile çarpmaya bir ay sonra başlıyorsunuz ve o zaman verdiğiniz paranın ne kadar fazla olduğunu anlıyorsunuz. Burada sadece içki, sigara ve GSM ucuz. Örnek vermek gerekirse biralar 0.40 - 0.70 lat arasında değişiyor. Yani Türkiye'ye göre 1.6 TL, 2.8 TL arası. 70'lik vodka 3-4 lat arası değişiyor. Yani 12-16 TL. Türkiye ile kıyaslama bile yapmıyorum. Sigara ise 1.5 ve 2 lat arası değişiyor.
GSM de demiştik. Burada en çok kullanılan operatör BİTE. Yüklediğin kredi içinden internet, konuşma ve sms'i kullanıyorsun. Yurt dışını aramanın dakikası 0.15 lat. BİTE arası konuşma ve mesajlaşma bedava. İnternet ise sudan ucuz. 10 GB internet 8.5 lat. 4 gb inetnet 3 lat falan. Harcadıkça kesiyor. 35 liraya 10 GB internet kullanıyorsun. Türkiye'de ancak 1 GB alırsın.
Coca-Cola burada sudan ve biradan daha ucuz. Cola içmeyin zaten. Zararlı. :)
Oturma izni
AB vatandaşı değilseniz oturma inini mutlaka alacaksınız. Bursa kadar nüfusu olan ülkelere oturma izni almak için bir yerlerimizi yırtıyoruz. Geçtiğimiz hafta sonunda oturma iznime kavuştum. İlk başvuruda iki tane belgem eksikti. Kaldığım yer ile ilgili belge ve aldığım hibeyi belirten belge. İki belgeyi de tamamladıktan sonra 22 Kasım günü göçmenlik ofisine gittim. Türkiye'deki okulumdan hibe yazsını elektronik imza ile yolladılar. Emin olmak için bir sorun çıkıp çıkmayacağını okuluma ayriyetten sordum. Artık bu sisteme geçtiklerini sorun çıkmayacağını söylediler. Ben ve arkadaşım gönül rahatlığı ile gittik. Ama oradaki çalışa elektronik imzayı kabul etmedi. Ne ettik nasıl yalvardıysak yalvaralım kabul ettiremedik. Nasıl bir kafa cidden anlamıyorum. Bie ayın 29'una kadar Türkiye'den bu belgenin ıslak imzalı şeklini istediler. 31'i oturma izni için karar günü. Hemen okulu aradım. PTT kargo ile belge 15 gün içinde geliyor. Mecbur özel kargoya verecekler. Tamam sorun yok parayı karşılarız. Yeter ki o tarihe kadar belge bize ulaşsın. Okul tamam dedi belgeyi çıkaracağız.
Ertesi gün okuldan mail geldi. Özel kargo karşı ödemeli olarak belgeyi kabul etmedi. Buradan bir arkadaşınızın belgeleri alıp kargoya vermesi gerekiyor dedi. Tarih olmuş 26 Kasım. Dedim yandık. Sınır dışı edecekler. Neyse sonra bir şekilde arkadaş bulduk. Belgeyi aldı ve kargoya verdi. 85 lira kargo parası bayıldıktan sonra 29 Kasım'da belgeyi teslim aldık. Koşa koşa göçmenlik ofisine gittik. Belgeleri görevlinin yüzüne vurduk. Yok yok yemez tabi. Yine en şirin halimizle belgeleri verip çıktık. Sonraki hafta da gidip kartımı aldım. Yazarken bile o heyecanı tekrar yaşadım.
Neyse;

Geçenlerde Halloween dediler gittik. Club'ın girişinde millet kuyruk olmuş. Ekmek kuyruğu gibi mübarek. Bedava yüz boyuyorlar. Bizde girdik boyattık. Sonuçta beleş..
Tamam hadi yeter bu kadar. Daha rapor yazacağım. Erasmus diye geldik hay arkadaş...

Helsinki Gezisi

6 Ekim 2013 Pazar

Beş arkadaş havalar soğumadan yukarılara çıkalım dedik. Otobüsle Talin, oradan gemi ile Helsinki'ye gitme planı yaptık. Helsinki'den dönünce de bir gün Talin'de kalıp ertesi gün de Talin'de zaman geçiririz diye düşündük. ( Talin gezisi öbür yazıda ) Sabah 02.30'a otobüs biletlerimizi aldık. Riga'dan Talin yaklaşık 4 saat sürüyor. Sabaha karşı otobüsten indik. Tramvayla doğrudan iskeleye gittik. Gemi beklediğimden de büyük çıktı. Cruise gemilerinden biraz daha küçük gemi düşünün. Ben gemi yolculuklarını çok severim. Yolculuk boyunca kıçımın üstüne pek oturduğum söylenemez. Gemiyi teftişe çıktım. Kumaranesinden gece klubüne kadar her şey var içinde. Bilirsiniz böyle yolculuklarda en dertli şey telefonu şarj etmek. Hele bir de akıllı telefon diye tabir edilen telefonlardan birine sahipseniz işte o zaman b.ku yediniz. Koca gemide telefonu şarj edecek priz aradım. Priz bulmak sorun değil. Bir de başında durmak lazım. İÇeride bir yer buldum ama yanında oturacak yer yok. Ben de bıraktım telefonu gittim oturdunç Allahtan kimse çalmadı telefonu.
 Neyse gemi yolculuğu da 2.5 saat civarı tuttu. Toplam 6.5 saat'te Riga'dan Helsinki'ye vardık. Finlandiya topraklarına adım atar atmaz sağlam bir geçirdiler bize. Tramvaya kişi aşı 2.8 € verdik. Yuh arkadaş o nedir. Finlandiya'nın pahalı olduğunu biliyordum ama bu direk buz etkisi yarattı.

Merkez dedikleri yerde tramvaydan indik. Hemen karşıda senaatintori vardı. Ciddi ihtişamlı bir bina. Neyse standart erasmus öğrencisi gibi gittik önünde fotoğraf çekindik. İçine girdik gezdik vb. Sonra dolaşmaya başladık. Kesinlikle yaşanacak bir şehir. Ne talin ne de Riga. Helsinki çok farklı.
Para konusuna gelirsek, helsinki acayip pahalı bir yer. Eğer öğrenci olarak gezmeye gidiyorsanız sadece gezin. Para harcamayın. Yoksa öğrenciliğinizin geleceği sıkıntıya girebilir. Örnek verirsek,beş aç arkadaş karnımızı doyuracak bir yer arıyorduk. PizzaHut göründü karışa. Bir hevesle girdik içeri. Kişi başı pizza 20€ diyince aynı hevesle dışarı çıktık. Yanımıza hazır sandviçler falan yapmıştık. Onları yedik çantadan çıkarıp. Tam öğrenci işi. 
Gittiğimiz yerlerde kilise gezmek artık alışkanlık oldu. Nerede kilise var koşa koşa gidiyoruz. Helsinki'nin tepelerine doğru bir kilise bulduk. Tam girecektik ki almadılar. Içeride düğün varmış. Bizde beklemeye başladık. Millet bize garip garip bakıyor bunlar kim diye. Hep o filmlerde izlediğimiz sahneyi birazdan canlı yaşıyacağım için heyecan var tabi. Bir de terlemişim rüzgar da var hasta da oluyordum büyük ihtimal. sonra gelin ve damat çıktı. Tabiki her zaman ki gibi "gelin ne kadar güzel damada bak ne kadar çirkin" muhabbeti yapıldı.
Geline bakacağız diye güzelce rüzgarı yedikten sonra kiliseyi gezdik. O kadar yorgunduk ki içeride istemsiz de olsa biraz kestirdik. Sonra lunaparka gittik. Trene binip güzelce bir çığlık attık.
O kadar yorgunduk ki parkın çıkışında yeşillik alana yığılıp kaldık. Millet dedi herhalde bunlar ne yapıyor. çünkü gelen geçen garip garip bakıyordu bize.
Talin'e geri dönüş için feribot iskelesine doğru yola çıktık. İskelede feribota girmek için sırada bekleyen iki tane 34 plakalı tır gördük. Şöförleri de hemen oradaydı. Direk Selamun Aleyküm diyerek olaya girdik. Adamlar bizi gördüklerine şaşırdılar. Nereden bilmem ne diye muabbete girdikten sonra adamlar feribotta kendilerine verilen kamarayı bize vermeyi teklif ettiler. Adamlar halimize bakıp acıdılar yeminle. O kadar bitiktik ki anlatamam. Talin'de ayırttığımız hostel'e gitmek için can atıyorduk.
Saat geldi. 22.30'da bir şekilde feribota bindik. Tabi koşarak. Amaç uyuyabilecek rahat bir yer bulmak. Ama yine tam istediğimiz bir yer bulamadık. Dört kişilik bir masaya oturduk. Canım o kadar uyumak istiyordu ki ama aynı zaman da gemi de dolaşmak daha çekici geliyor. Gemi yolculuklarını zaten çok severim.
Gemi de büyük olunca Talin'e kadar gemi de gezdim. Arada kumar makinesine falan para attım. Ama sonuç olarak kaybettim. Arada dışarı falan çıktım ama inanılmaz soğuktu.
Son olarak özet geçersek, Helsinki genel olarak'da Finlandiya parası olan insana yaşanacak yer. İnsanları kesinlikle çok farklı. Çok yardım sever ve sıcak kanlılar. Öğrenci olarak yaşanılacak yer mi bence değil. Çünkü cidden pahalı. Bir markete girdik dönmeden, ekmek 3€ idi. Gerisini siz düşünün. Eğer fırsatınız olursa kesinlikle Helsinki'yi görün.