Fotoğraflarla

22 Kasım 2013 Cuma

Bugün sabahtan oldtown'a gidip fotoğraf çektim. Lakin hava hep kapalı olduğundan performans maksimum bu seviyede kaldı.

Bu kipsala köprüsü dediğimiz yer. Karı taraf kipsala.


Burası ise köprünün aşağısındaki yürüme yolu.


 Özgürlük anıtının hemen sol tarafındaki parktan tatlı amca ve teyzemiz





 Yılbaşı ağacının doğduğu yerde yılbaşı için kocaman ağaç şimdiden yerini almış.






Latvian Indepence Day

21 Kasım 2013 Perşembe

18 Kasım  Letonya'nın bağımsızlık günü olarak kutlanıyormuş. Haftalardır süre gelen bir kutlama serüveni zaten vardı. Ama 18 Kasım kutlamaların doruk noktası olan gün oldu. Gün boyunca sabahtan itibaren Riga sokaklarında askeri törenler, geçitler vb şeyler oldu. Sabah merkezde fazla zaman geçiremesem de akşam kutlamalara arkadaşlarla katıldık. Ben Riga'yı bu kadar kalabalık hatırlamıyorum. Her yer insan doluydu. Gece sonunda havai fişek gösterisiyle son buldu. Sonra içmeye.












22. Yaş Riga'da bitti.

19 Kasım 2013 Salı

Doğum günü kutlamalarına pek alışkın değilim. Lakin böyle kutlamadan olmaz. Fazla bir şey yazmayacağım. Saolun, varolun.

Lāčplēsis Day

12 Kasım 2013 Salı

Dün Letonya'da Lāčplēsis Day dedikleri bir gündü. Birinci dünya savaşında ölen Leton askerleri için anma törenleri düzenlendi. Biz de durmadık etkinlik falan olur diye atladık merkeze gittik. Lakin umduğumuzu bulamadık. Bir gurup halk kızlı erkekli karışık bir şekilde elinde meşalelerle özgürlük anıtına geldiler. Anıta çiçekler bırakıldı, mumlar yakıldı. Daha sonra hep beraber milli marş okundu ve ilahiler söylendi. Kalabalık kızlı erkekli karışıktı. Sonra 200 metre kadar ileride meydanda sahne kurulmuş. Orada tekrar ilahiler okundu şarkılar söylendi. Bir de kocaman ateş yaktılar. Sonuna kadar dayanamayıp eve kaçtım. Sonunda göbek atmaya başlamışlar.  İşte fotolar.








İki ayın ardından

6 Kasım 2013 Çarşamba

Öncelikle şunu söyleyeyim dersler ve birazda hızlı geçen günler yüzünden buraları fazla aksattım. Kusura bakmayın. Bundan sonra böyle olmayacak.

Yaklaşık iki gün önce erasmus maceramın ikinci ayını geride bıraktım. İlk zamanlar yaşanan o "yurt dışı" havaları yerini buranın sanki yıllardır yerlisiymişim havasına bıraktı. Doğal olarak ilk zamanki heyecan yok tabi. Ama hayat yine hızlı akmaya devam ediyor. Şuana kadar Helsinki ve Talin'i gezdim. Talinn'e iki kere gittim. Biri milli maç olmak üzere. Önümüzdeki iki hafta için Önce Vilnus sonra Varşova ve oradan Stockholm planım var. Varşova'dan Stocholm'e 4.5€'ya uçak bileti buldum. Bırakın da bir zahmet gideyim değil mi? Ayrıca her gittiğim yerden rozet alıyorum. Rozet koleksiyonunu çoğaltmak lazım.
İlk zamanlardaki gibi kötü yemekler yemiyorum artık. En azından daha iyi oldukları kesin. Eve ve insanlara daha çok alışınca üşendiğin yemekleri de yapmaya başlıyorsun.
Önceki yazılarımda bahsetmiştim. Talinn ve Helsinki'ye geziye gitmiştik. Milli maç için tekrardan Talinn'e gittik beş arkadaş. O kadar pankart hazırladım. Ama malesef içeri sokamadım. Tam üç kere kontrol edildikten sonra içeri girebildim. Ama o pankartı içeri sokamamam içime fena oturdu.
Erasmusun ilkler olarak yaşattıkları bence en büyük katkısı. Ne ders ne okul. Yaşadığınız maceralar, hiç yapmadığınız şeyleri yapmanız, Türkiye'de korktuğunuz şeylerin aslında öyle olmadığını görmeniz yeter. Özet olarak burada iki aydır birçok ilk yaşadım. Bu bile her şeyden önemli bence.
Bundan 3 ay önce biri Avrupa'da milli maça gideceksin dese hadi len oradan derdim.

"Erasmusa git derslerde hiç sıkmıyorlar" dedi herkes. Siz de büyük ihtimal bunları duyuyorsunuzdur. Yalan arkadaş külliyen yalan. En azından Letonya için böyle değil. Şuan yapmam gereken 10'ar sayfadan 3 tane rapor var. Her hafta sunum yapıyoruz. Essay desen dolusuyla.  Ama şu var dersler 1 aylık. Bu sistem çok güzel. Dersler aylara bölünük şekilde. her ay başka ders var. Veya bir ay içinde 2 ders gibi. 24 Kasımdan sonra bir ay boyunca sadece bir dersim kalacak. O da haftada sadece 1.5 saat. O aralar Riga'da durmam zaten. Gezi planlarını şimdiden yapıyorum. Gezebildiğim kadar yer gezmem lazım. Tabi o zamana kadar para kalırsa. Bu arada Rusça ders bitti. Sertifikamızı aldık. A1 seviyesini tamamladık. Ders yükü hafifledi. Lakin özleyeceğim. Çok gülüyorduk yahu :(
Para demişken, burası gerçekten pahalı. Gelecek arkadaşlar ilk önce bizim gibi "oha ne kadar ucuz lan" diyeceksiniz. Ama o verdiğiniz parayı 4 ile çarpmaya bir ay sonra başlıyorsunuz ve o zaman verdiğiniz paranın ne kadar fazla olduğunu anlıyorsunuz. Burada sadece içki, sigara ve GSM ucuz. Örnek vermek gerekirse biralar 0.40 - 0.70 lat arasında değişiyor. Yani Türkiye'ye göre 1.6 TL, 2.8 TL arası. 70'lik vodka 3-4 lat arası değişiyor. Yani 12-16 TL. Türkiye ile kıyaslama bile yapmıyorum. Sigara ise 1.5 ve 2 lat arası değişiyor.
GSM de demiştik. Burada en çok kullanılan operatör BİTE. Yüklediğin kredi içinden internet, konuşma ve sms'i kullanıyorsun. Yurt dışını aramanın dakikası 0.15 lat. BİTE arası konuşma ve mesajlaşma bedava. İnternet ise sudan ucuz. 10 GB internet 8.5 lat. 4 gb inetnet 3 lat falan. Harcadıkça kesiyor. 35 liraya 10 GB internet kullanıyorsun. Türkiye'de ancak 1 GB alırsın.
Coca-Cola burada sudan ve biradan daha ucuz. Cola içmeyin zaten. Zararlı. :)
Oturma izni
AB vatandaşı değilseniz oturma inini mutlaka alacaksınız. Bursa kadar nüfusu olan ülkelere oturma izni almak için bir yerlerimizi yırtıyoruz. Geçtiğimiz hafta sonunda oturma iznime kavuştum. İlk başvuruda iki tane belgem eksikti. Kaldığım yer ile ilgili belge ve aldığım hibeyi belirten belge. İki belgeyi de tamamladıktan sonra 22 Kasım günü göçmenlik ofisine gittim. Türkiye'deki okulumdan hibe yazsını elektronik imza ile yolladılar. Emin olmak için bir sorun çıkıp çıkmayacağını okuluma ayriyetten sordum. Artık bu sisteme geçtiklerini sorun çıkmayacağını söylediler. Ben ve arkadaşım gönül rahatlığı ile gittik. Ama oradaki çalışa elektronik imzayı kabul etmedi. Ne ettik nasıl yalvardıysak yalvaralım kabul ettiremedik. Nasıl bir kafa cidden anlamıyorum. Bie ayın 29'una kadar Türkiye'den bu belgenin ıslak imzalı şeklini istediler. 31'i oturma izni için karar günü. Hemen okulu aradım. PTT kargo ile belge 15 gün içinde geliyor. Mecbur özel kargoya verecekler. Tamam sorun yok parayı karşılarız. Yeter ki o tarihe kadar belge bize ulaşsın. Okul tamam dedi belgeyi çıkaracağız.
Ertesi gün okuldan mail geldi. Özel kargo karşı ödemeli olarak belgeyi kabul etmedi. Buradan bir arkadaşınızın belgeleri alıp kargoya vermesi gerekiyor dedi. Tarih olmuş 26 Kasım. Dedim yandık. Sınır dışı edecekler. Neyse sonra bir şekilde arkadaş bulduk. Belgeyi aldı ve kargoya verdi. 85 lira kargo parası bayıldıktan sonra 29 Kasım'da belgeyi teslim aldık. Koşa koşa göçmenlik ofisine gittik. Belgeleri görevlinin yüzüne vurduk. Yok yok yemez tabi. Yine en şirin halimizle belgeleri verip çıktık. Sonraki hafta da gidip kartımı aldım. Yazarken bile o heyecanı tekrar yaşadım.
Neyse;

Geçenlerde Halloween dediler gittik. Club'ın girişinde millet kuyruk olmuş. Ekmek kuyruğu gibi mübarek. Bedava yüz boyuyorlar. Bizde girdik boyattık. Sonuçta beleş..
Tamam hadi yeter bu kadar. Daha rapor yazacağım. Erasmus diye geldik hay arkadaş...

Helsinki Gezisi

6 Ekim 2013 Pazar

Beş arkadaş havalar soğumadan yukarılara çıkalım dedik. Otobüsle Talin, oradan gemi ile Helsinki'ye gitme planı yaptık. Helsinki'den dönünce de bir gün Talin'de kalıp ertesi gün de Talin'de zaman geçiririz diye düşündük. ( Talin gezisi öbür yazıda ) Sabah 02.30'a otobüs biletlerimizi aldık. Riga'dan Talin yaklaşık 4 saat sürüyor. Sabaha karşı otobüsten indik. Tramvayla doğrudan iskeleye gittik. Gemi beklediğimden de büyük çıktı. Cruise gemilerinden biraz daha küçük gemi düşünün. Ben gemi yolculuklarını çok severim. Yolculuk boyunca kıçımın üstüne pek oturduğum söylenemez. Gemiyi teftişe çıktım. Kumaranesinden gece klubüne kadar her şey var içinde. Bilirsiniz böyle yolculuklarda en dertli şey telefonu şarj etmek. Hele bir de akıllı telefon diye tabir edilen telefonlardan birine sahipseniz işte o zaman b.ku yediniz. Koca gemide telefonu şarj edecek priz aradım. Priz bulmak sorun değil. Bir de başında durmak lazım. İÇeride bir yer buldum ama yanında oturacak yer yok. Ben de bıraktım telefonu gittim oturdunç Allahtan kimse çalmadı telefonu.
 Neyse gemi yolculuğu da 2.5 saat civarı tuttu. Toplam 6.5 saat'te Riga'dan Helsinki'ye vardık. Finlandiya topraklarına adım atar atmaz sağlam bir geçirdiler bize. Tramvaya kişi aşı 2.8 € verdik. Yuh arkadaş o nedir. Finlandiya'nın pahalı olduğunu biliyordum ama bu direk buz etkisi yarattı.

Merkez dedikleri yerde tramvaydan indik. Hemen karşıda senaatintori vardı. Ciddi ihtişamlı bir bina. Neyse standart erasmus öğrencisi gibi gittik önünde fotoğraf çekindik. İçine girdik gezdik vb. Sonra dolaşmaya başladık. Kesinlikle yaşanacak bir şehir. Ne talin ne de Riga. Helsinki çok farklı.
Para konusuna gelirsek, helsinki acayip pahalı bir yer. Eğer öğrenci olarak gezmeye gidiyorsanız sadece gezin. Para harcamayın. Yoksa öğrenciliğinizin geleceği sıkıntıya girebilir. Örnek verirsek,beş aç arkadaş karnımızı doyuracak bir yer arıyorduk. PizzaHut göründü karışa. Bir hevesle girdik içeri. Kişi başı pizza 20€ diyince aynı hevesle dışarı çıktık. Yanımıza hazır sandviçler falan yapmıştık. Onları yedik çantadan çıkarıp. Tam öğrenci işi. 
Gittiğimiz yerlerde kilise gezmek artık alışkanlık oldu. Nerede kilise var koşa koşa gidiyoruz. Helsinki'nin tepelerine doğru bir kilise bulduk. Tam girecektik ki almadılar. Içeride düğün varmış. Bizde beklemeye başladık. Millet bize garip garip bakıyor bunlar kim diye. Hep o filmlerde izlediğimiz sahneyi birazdan canlı yaşıyacağım için heyecan var tabi. Bir de terlemişim rüzgar da var hasta da oluyordum büyük ihtimal. sonra gelin ve damat çıktı. Tabiki her zaman ki gibi "gelin ne kadar güzel damada bak ne kadar çirkin" muhabbeti yapıldı.
Geline bakacağız diye güzelce rüzgarı yedikten sonra kiliseyi gezdik. O kadar yorgunduk ki içeride istemsiz de olsa biraz kestirdik. Sonra lunaparka gittik. Trene binip güzelce bir çığlık attık.
O kadar yorgunduk ki parkın çıkışında yeşillik alana yığılıp kaldık. Millet dedi herhalde bunlar ne yapıyor. çünkü gelen geçen garip garip bakıyordu bize.
Talin'e geri dönüş için feribot iskelesine doğru yola çıktık. İskelede feribota girmek için sırada bekleyen iki tane 34 plakalı tır gördük. Şöförleri de hemen oradaydı. Direk Selamun Aleyküm diyerek olaya girdik. Adamlar bizi gördüklerine şaşırdılar. Nereden bilmem ne diye muabbete girdikten sonra adamlar feribotta kendilerine verilen kamarayı bize vermeyi teklif ettiler. Adamlar halimize bakıp acıdılar yeminle. O kadar bitiktik ki anlatamam. Talin'de ayırttığımız hostel'e gitmek için can atıyorduk.
Saat geldi. 22.30'da bir şekilde feribota bindik. Tabi koşarak. Amaç uyuyabilecek rahat bir yer bulmak. Ama yine tam istediğimiz bir yer bulamadık. Dört kişilik bir masaya oturduk. Canım o kadar uyumak istiyordu ki ama aynı zaman da gemi de dolaşmak daha çekici geliyor. Gemi yolculuklarını zaten çok severim.
Gemi de büyük olunca Talin'e kadar gemi de gezdim. Arada kumar makinesine falan para attım. Ama sonuç olarak kaybettim. Arada dışarı falan çıktım ama inanılmaz soğuktu.
Son olarak özet geçersek, Helsinki genel olarak'da Finlandiya parası olan insana yaşanacak yer. İnsanları kesinlikle çok farklı. Çok yardım sever ve sıcak kanlılar. Öğrenci olarak yaşanılacak yer mi bence değil. Çünkü cidden pahalı. Bir markete girdik dönmeden, ekmek 3€ idi. Gerisini siz düşünün. Eğer fırsatınız olursa kesinlikle Helsinki'yi görün.

İlk iki hafta

20 Eylül 2013 Cuma





Yazıların bu kadar gecikmesinin nedeni zaman bulamamam.Belki de daha yeni burada olmanın verdiği heyecanla yazılara hiç zaman ayıramadım. Ama bundan sonra böyle olmayacak.

-Dersler başlamadan henüz daha turist modundayken bir yıl geçireceğim yeri gezmeden olmaz. Gittiğimin ertesi günü oryantasyon programı altında şehrin önemli yerlerini gezdirdiler. Dediğim gibi sadece önemli yerlerini. Fazla derine girmeden üstünden geçtiler.


-Riga'nın özellikle yeşil alanları dikkat çekici. Her yer park. Havlar soğumadan güzel zamanlar geçirmek lazım.
Riga şehir olarak çok büyük değil. Eğer buraya İstanbul'dan geldiyseniz bazı yönleriyle size sıkıcı gelebilir. Ki ben İstanbul'dan gelmedim o yüzden o kadar da kötü değil.




Yemek

-Tüm avrupa'da mı böyle bilmiyorum ama burada geldiğimden beri düzgün su içemedim. Adamların suları mineralli, soda gibi. Bazıları ise bildiğin deniz suyu tadında. Marketlerde normal su da bulunuyor ama mineralliler kadar çok değil. Normal suların üzerinde NEGAZET yazıyor. Eğer gelir de normal su ararsanız bu şekilde alın. Burada normal ekmek yok. Hepsi bizim Türkiye'de tost ekmeği diye aldığımız ekmeklerden. Zeytinler hep konserve. bir tane aldım yeşil zeytin. O ne iğrenç bir şeydir arkadaş. Çay desen sadece sallama var. Normal çay yok. Sağolsun arkadaş üşenmemiş Türkiye'den çaydanlık ve 2 kilo çay getirmiş. İki haftadır içiyoruz. Hala bitmedi. Aman Allah bitirmesin.
Şehrin birçok yerinde Türk kebapçısı var. Lahmacun, dürüm, döner var. Tabi Türkiye'deki tadı beklemeyin. Adamlar etten çok marul falan koyuyor içine. Etin tadını biraz zor alıyorsunuz.
Restoranlarda normal et bulmak zor. Genelde hepsi domuz eti tahmin edeceğiniz gibi. Lakin sizin için domuz eti yemek sorun değilse sıkıntı yok.Dışarıda yemek bazı yerler hariç oldukça ucuz diyebilirim.
Şuana kadar ilk iki haftayı sabahları mısır gevreği, yumurta ve çeşitleri, akşamları ve öğlenleri genelde dışarıda, dışarıda olmadığı zamanlar evde nagıt, tavuk ve hazır pizza ile geçirdik. Bir de hazır makarna. Burada gördüm ilk defa. karton kaplarda dondurulmuş makarna satıyorlar. İçinde sosu falan her şey var. Sıcak suyu döküyorsun hazır oluyor. Pratik :)
He bir de buraya geldim geleli yemek yapmayı öğreniyorum yavaş yavaş. Ciddi anlamda erasmusun bana en büyük katkılarından biri olacak.

Gece hay...
-Özellikle ilk hafta hiç ayık kafayla uyuyamadım. Her gece ya bir yere gidiliyor ya da evde parti oluyor. Erasmus dediğimiz şey biraz da bu değil mi zaten.
Burada sık sık casinolara rastlayabilirsiniz. Gittik bizde. Ama oynamadım. Sadece turistik gezi. Birazda içmek tabi. Bize iddaa yeter. Onda bile kazanamıyoruz zaten :D
Arkadaş tavsiyesiyle buranın "Raina"sı diye tabir edilen yere gittik. Dedikleri gibi su kenarı. Millet tekneyle falan geliyor. Girişte pasaport kontrolü yapıyorlar. Mekan çok pahalı yalnız. Bira 4 lat. Oha arkadaş o nedir. Ama güzel mekan.
Her çarşambaları erasmus partisi oluyor. Onun mekanı biraz sıkıcı da olsa kafa kendinden gittiği zaman hiç önemi olmuyor.

Ders
Ilk haftadan sonra dersler başladı. Time table geç belli olduğundan ilk hafta ders olmadı. Oryantasyon da bahsettikleri rusça kursu vardı. 2 ay sürecek ve 12 AKTS. Bulunmaz nimet. Zaten burya gelirken ki en büyük amaçlarımdan biri rusça öğrenmekti doğal olarak. Hem ı bakımdan iyi hem de 2 ay da 12 Akts'lik dersten kurtulmuş olacağım. Hemen Learning Agreement değişikliği için işe koyulduk. Biraz Zahmetli de olsa değişikliği yapıp onaylattık. 2 ders çıkarıp tek ders ekledim. Oldukça kârlı bir iş oldu. 
Şuan bulunduğum okulun eğitim sistemi farklı be bence oldukça iyi. Dersleri aylara bölmüşler. Mesela Eylül ayı boyunca sadece Çarşamba günleri "The political history of Europe" dersim var. Başka da dersim yok rusça hariç. Zaten rusçayı ders olarak görmüyorum. Oldukça zevkli ve eğlenceli geçiyor. Günde 2 saat değil 5 saat bile olsa gidilir. Hocamız zaten bir güzel ki sormayın. Normalde deslerde tahtaya falan kalkan biri değilim. Ama bu derste her seferinde kalkıyorum. Kendi isteğim değil mecburi ama hoşuma gidiyor. Yeni bir dil öğrenmek ne kadar kötü olabilir ki.





Sonuç olarak ilk iki hafta oldukça hareketli ve bereketli geçti. Dikkatimi çeken nokta burada neredeyse tüm genç kesim ingilizce biliyor. Ayakkabı almaya gidiyorsunuz, standart markete su almaya gidiyorsunuz herkes ingilizce biliyor. Yaşlı kesimin de bilme oranı düşük sayılmaz. Geçende parkta otururken yaşlı bir kadın "nereden geliyorsunuz" dedi. Bizde Türkiye deyince "Suriye ile sorununuz nedir?" diye bir muhabbete girdi sormayın.