Helsinki Gezisi

6 Ekim 2013 Pazar

Beş arkadaş havalar soğumadan yukarılara çıkalım dedik. Otobüsle Talin, oradan gemi ile Helsinki'ye gitme planı yaptık. Helsinki'den dönünce de bir gün Talin'de kalıp ertesi gün de Talin'de zaman geçiririz diye düşündük. ( Talin gezisi öbür yazıda ) Sabah 02.30'a otobüs biletlerimizi aldık. Riga'dan Talin yaklaşık 4 saat sürüyor. Sabaha karşı otobüsten indik. Tramvayla doğrudan iskeleye gittik. Gemi beklediğimden de büyük çıktı. Cruise gemilerinden biraz daha küçük gemi düşünün. Ben gemi yolculuklarını çok severim. Yolculuk boyunca kıçımın üstüne pek oturduğum söylenemez. Gemiyi teftişe çıktım. Kumaranesinden gece klubüne kadar her şey var içinde. Bilirsiniz böyle yolculuklarda en dertli şey telefonu şarj etmek. Hele bir de akıllı telefon diye tabir edilen telefonlardan birine sahipseniz işte o zaman b.ku yediniz. Koca gemide telefonu şarj edecek priz aradım. Priz bulmak sorun değil. Bir de başında durmak lazım. İÇeride bir yer buldum ama yanında oturacak yer yok. Ben de bıraktım telefonu gittim oturdunç Allahtan kimse çalmadı telefonu.
 Neyse gemi yolculuğu da 2.5 saat civarı tuttu. Toplam 6.5 saat'te Riga'dan Helsinki'ye vardık. Finlandiya topraklarına adım atar atmaz sağlam bir geçirdiler bize. Tramvaya kişi aşı 2.8 € verdik. Yuh arkadaş o nedir. Finlandiya'nın pahalı olduğunu biliyordum ama bu direk buz etkisi yarattı.

Merkez dedikleri yerde tramvaydan indik. Hemen karşıda senaatintori vardı. Ciddi ihtişamlı bir bina. Neyse standart erasmus öğrencisi gibi gittik önünde fotoğraf çekindik. İçine girdik gezdik vb. Sonra dolaşmaya başladık. Kesinlikle yaşanacak bir şehir. Ne talin ne de Riga. Helsinki çok farklı.
Para konusuna gelirsek, helsinki acayip pahalı bir yer. Eğer öğrenci olarak gezmeye gidiyorsanız sadece gezin. Para harcamayın. Yoksa öğrenciliğinizin geleceği sıkıntıya girebilir. Örnek verirsek,beş aç arkadaş karnımızı doyuracak bir yer arıyorduk. PizzaHut göründü karışa. Bir hevesle girdik içeri. Kişi başı pizza 20€ diyince aynı hevesle dışarı çıktık. Yanımıza hazır sandviçler falan yapmıştık. Onları yedik çantadan çıkarıp. Tam öğrenci işi. 
Gittiğimiz yerlerde kilise gezmek artık alışkanlık oldu. Nerede kilise var koşa koşa gidiyoruz. Helsinki'nin tepelerine doğru bir kilise bulduk. Tam girecektik ki almadılar. Içeride düğün varmış. Bizde beklemeye başladık. Millet bize garip garip bakıyor bunlar kim diye. Hep o filmlerde izlediğimiz sahneyi birazdan canlı yaşıyacağım için heyecan var tabi. Bir de terlemişim rüzgar da var hasta da oluyordum büyük ihtimal. sonra gelin ve damat çıktı. Tabiki her zaman ki gibi "gelin ne kadar güzel damada bak ne kadar çirkin" muhabbeti yapıldı.
Geline bakacağız diye güzelce rüzgarı yedikten sonra kiliseyi gezdik. O kadar yorgunduk ki içeride istemsiz de olsa biraz kestirdik. Sonra lunaparka gittik. Trene binip güzelce bir çığlık attık.
O kadar yorgunduk ki parkın çıkışında yeşillik alana yığılıp kaldık. Millet dedi herhalde bunlar ne yapıyor. çünkü gelen geçen garip garip bakıyordu bize.
Talin'e geri dönüş için feribot iskelesine doğru yola çıktık. İskelede feribota girmek için sırada bekleyen iki tane 34 plakalı tır gördük. Şöförleri de hemen oradaydı. Direk Selamun Aleyküm diyerek olaya girdik. Adamlar bizi gördüklerine şaşırdılar. Nereden bilmem ne diye muabbete girdikten sonra adamlar feribotta kendilerine verilen kamarayı bize vermeyi teklif ettiler. Adamlar halimize bakıp acıdılar yeminle. O kadar bitiktik ki anlatamam. Talin'de ayırttığımız hostel'e gitmek için can atıyorduk.
Saat geldi. 22.30'da bir şekilde feribota bindik. Tabi koşarak. Amaç uyuyabilecek rahat bir yer bulmak. Ama yine tam istediğimiz bir yer bulamadık. Dört kişilik bir masaya oturduk. Canım o kadar uyumak istiyordu ki ama aynı zaman da gemi de dolaşmak daha çekici geliyor. Gemi yolculuklarını zaten çok severim.
Gemi de büyük olunca Talin'e kadar gemi de gezdim. Arada kumar makinesine falan para attım. Ama sonuç olarak kaybettim. Arada dışarı falan çıktım ama inanılmaz soğuktu.
Son olarak özet geçersek, Helsinki genel olarak'da Finlandiya parası olan insana yaşanacak yer. İnsanları kesinlikle çok farklı. Çok yardım sever ve sıcak kanlılar. Öğrenci olarak yaşanılacak yer mi bence değil. Çünkü cidden pahalı. Bir markete girdik dönmeden, ekmek 3€ idi. Gerisini siz düşünün. Eğer fırsatınız olursa kesinlikle Helsinki'yi görün.

İlk iki hafta

20 Eylül 2013 Cuma





Yazıların bu kadar gecikmesinin nedeni zaman bulamamam.Belki de daha yeni burada olmanın verdiği heyecanla yazılara hiç zaman ayıramadım. Ama bundan sonra böyle olmayacak.

-Dersler başlamadan henüz daha turist modundayken bir yıl geçireceğim yeri gezmeden olmaz. Gittiğimin ertesi günü oryantasyon programı altında şehrin önemli yerlerini gezdirdiler. Dediğim gibi sadece önemli yerlerini. Fazla derine girmeden üstünden geçtiler.


-Riga'nın özellikle yeşil alanları dikkat çekici. Her yer park. Havlar soğumadan güzel zamanlar geçirmek lazım.
Riga şehir olarak çok büyük değil. Eğer buraya İstanbul'dan geldiyseniz bazı yönleriyle size sıkıcı gelebilir. Ki ben İstanbul'dan gelmedim o yüzden o kadar da kötü değil.




Yemek

-Tüm avrupa'da mı böyle bilmiyorum ama burada geldiğimden beri düzgün su içemedim. Adamların suları mineralli, soda gibi. Bazıları ise bildiğin deniz suyu tadında. Marketlerde normal su da bulunuyor ama mineralliler kadar çok değil. Normal suların üzerinde NEGAZET yazıyor. Eğer gelir de normal su ararsanız bu şekilde alın. Burada normal ekmek yok. Hepsi bizim Türkiye'de tost ekmeği diye aldığımız ekmeklerden. Zeytinler hep konserve. bir tane aldım yeşil zeytin. O ne iğrenç bir şeydir arkadaş. Çay desen sadece sallama var. Normal çay yok. Sağolsun arkadaş üşenmemiş Türkiye'den çaydanlık ve 2 kilo çay getirmiş. İki haftadır içiyoruz. Hala bitmedi. Aman Allah bitirmesin.
Şehrin birçok yerinde Türk kebapçısı var. Lahmacun, dürüm, döner var. Tabi Türkiye'deki tadı beklemeyin. Adamlar etten çok marul falan koyuyor içine. Etin tadını biraz zor alıyorsunuz.
Restoranlarda normal et bulmak zor. Genelde hepsi domuz eti tahmin edeceğiniz gibi. Lakin sizin için domuz eti yemek sorun değilse sıkıntı yok.Dışarıda yemek bazı yerler hariç oldukça ucuz diyebilirim.
Şuana kadar ilk iki haftayı sabahları mısır gevreği, yumurta ve çeşitleri, akşamları ve öğlenleri genelde dışarıda, dışarıda olmadığı zamanlar evde nagıt, tavuk ve hazır pizza ile geçirdik. Bir de hazır makarna. Burada gördüm ilk defa. karton kaplarda dondurulmuş makarna satıyorlar. İçinde sosu falan her şey var. Sıcak suyu döküyorsun hazır oluyor. Pratik :)
He bir de buraya geldim geleli yemek yapmayı öğreniyorum yavaş yavaş. Ciddi anlamda erasmusun bana en büyük katkılarından biri olacak.

Gece hay...
-Özellikle ilk hafta hiç ayık kafayla uyuyamadım. Her gece ya bir yere gidiliyor ya da evde parti oluyor. Erasmus dediğimiz şey biraz da bu değil mi zaten.
Burada sık sık casinolara rastlayabilirsiniz. Gittik bizde. Ama oynamadım. Sadece turistik gezi. Birazda içmek tabi. Bize iddaa yeter. Onda bile kazanamıyoruz zaten :D
Arkadaş tavsiyesiyle buranın "Raina"sı diye tabir edilen yere gittik. Dedikleri gibi su kenarı. Millet tekneyle falan geliyor. Girişte pasaport kontrolü yapıyorlar. Mekan çok pahalı yalnız. Bira 4 lat. Oha arkadaş o nedir. Ama güzel mekan.
Her çarşambaları erasmus partisi oluyor. Onun mekanı biraz sıkıcı da olsa kafa kendinden gittiği zaman hiç önemi olmuyor.

Ders
Ilk haftadan sonra dersler başladı. Time table geç belli olduğundan ilk hafta ders olmadı. Oryantasyon da bahsettikleri rusça kursu vardı. 2 ay sürecek ve 12 AKTS. Bulunmaz nimet. Zaten burya gelirken ki en büyük amaçlarımdan biri rusça öğrenmekti doğal olarak. Hem ı bakımdan iyi hem de 2 ay da 12 Akts'lik dersten kurtulmuş olacağım. Hemen Learning Agreement değişikliği için işe koyulduk. Biraz Zahmetli de olsa değişikliği yapıp onaylattık. 2 ders çıkarıp tek ders ekledim. Oldukça kârlı bir iş oldu. 
Şuan bulunduğum okulun eğitim sistemi farklı be bence oldukça iyi. Dersleri aylara bölmüşler. Mesela Eylül ayı boyunca sadece Çarşamba günleri "The political history of Europe" dersim var. Başka da dersim yok rusça hariç. Zaten rusçayı ders olarak görmüyorum. Oldukça zevkli ve eğlenceli geçiyor. Günde 2 saat değil 5 saat bile olsa gidilir. Hocamız zaten bir güzel ki sormayın. Normalde deslerde tahtaya falan kalkan biri değilim. Ama bu derste her seferinde kalkıyorum. Kendi isteğim değil mecburi ama hoşuma gidiyor. Yeni bir dil öğrenmek ne kadar kötü olabilir ki.





Sonuç olarak ilk iki hafta oldukça hareketli ve bereketli geçti. Dikkatimi çeken nokta burada neredeyse tüm genç kesim ingilizce biliyor. Ayakkabı almaya gidiyorsunuz, standart markete su almaya gidiyorsunuz herkes ingilizce biliyor. Yaşlı kesimin de bilme oranı düşük sayılmaz. Geçende parkta otururken yaşlı bir kadın "nereden geliyorsunuz" dedi. Bizde Türkiye deyince "Suriye ile sorununuz nedir?" diye bir muhabbete girdi sormayın.


İlk Gün

5 Eylül 2013 Perşembe

Riga'ya gitmek için sabah 07.30 Feribotuyla İstanbul'a gittik. Abim, kuzenim ve ben üç kişi. Önceki gece sabaha kadar hiç uyumadım. Yatakta dön dön sabah ettim. Ee tabi ayrılık kısmı da zor oldu. Neyse bindik hızlı feribota. Saat 09.00'da Yenikapı ferbiot iskelesinde olduk. Oradan taksiyle Atatürk Havalimanına geçtik. Öncenden Online Check-in yaptığımdan sadece bagajları teslim etmek için sıraya girdik. Allahtan önceden yapmışım. Çünkü Check-in kuyruğu beklenir gibi değildi.

Bagajları verdik. Toplam 38 kilo geldi. 8 kilo fazlalık var. Bu 8 kilonun parasının ödenmedi lazım. Noterlerden sonra gördüğüm en büyük soygunlardan biri. Fazlalık 8 kilo için 115 lira para ödedik. Pasaport kontrolü için sıraya girdim daha sonra. Allahtan o hızlı ilerledi. Pasaport kontrolünde de sorun çıkmadı. Ve uçağa atladık. Tam 14.20'de Riga'ya indim. Havalanı'nda bir baktım her yer Türk. Tabi orada hissedilen yalnızlıkla hemen tanışma faslına geçtim.


Riga'da yurttan biri bizi karşılamaya gelecekti. Kontrollerden geçince elinde ismim yazılı olan birini gördüm. Benle birlikte toplam 4 kişiyi bekliyordu. Neyse eşyaları arabaya yükledik ve sadece ben binerek yurda gittim. Yurt dediğime bakmayın ev aslında. Üç katlı villada toplam 16 kişi kalıyoruz. Tam bir aile ortamı aslında. Eve gidip yerleşme faslı çok zor oldu gerçekten. O yorgunluğun üzerinde eşyalarla uğraşmak tam bir eziyet oldu. Oda arkadaşlarım iki litvanyalı çocuktu. İkisiyle de tanıştım. İyi çocuklar. Ertesi gün bir tane Fransız geldi odaya. Çocuk donla yatıyor arkadaş. Ben polarla yatıyorum donuyorum. Çocuk donla yatıyor..
Odam 4 kişikti. Ti diyorum çünkü odamı 2 gün sonra değiştirdim. Bir üst kata 2 kişilik odaya geçtim.
Evde gittiğimde Türkler vardı. İlk onlarla tanıştım zaten. Sonra Polonyalı, Çek cumhuriyetli, Litvanyalı, Fransız her milletten öğrenci olduğunu gördüm. Her biri değişik herif. Adamlar harbi pis arkadaş. Ve çok rahatlar. Akşama kadar boş boş oturduktan ve etrafı çözmeye çalışmakla geçirdikten sonra akşam alışveriş için 5 dk yürüme mesafesindeki markete gittim. Bizim BİM gibi baya ucuz. Ayriyetten içki fiyatlarını görünce fena şok oldum. Su fiyatları 0.60 Lat, Biralar 0.45-0.60 civarı. Cidden sudan ucuz dedikleri bu olsa gerek. Diğer herşey de çok ucuz. Bir tek içki değil. Koca torba doldurdum, kasada bozuklu para verince şok oldum. 2bira, cips, ekmek bir kaç yiyecek için sadece 2.5 lat verdim. Cidden inanılır gibi değil.
İçki fiyatları aşağıdaki gibidir;

 Sonuç olarak ilk gün başka ülkeye gitmenin verdiği heyecan ve tedirginlik ile birlikte eve yerleşme, yeni insanlarla tanışma ve ucuz biranın tadına bakılarak geride kaldı. Şuan 1 haftayı geride bıraktım. İlk Gün yazısını bu kadar geç yazıyorum. Çünkü geldiğimden beri ilk kez normal kafa ile uyuyacağım. Her gece, her gece bir yerlerde sızınca insan yazı yazamıyor tabi. Malum içki çok ucuz.

Hibe sözleşmesi, Feribot bileti, İhtiyaçlar ve Son durum

25 Ağustos 2013 Pazar

Hibe Sözleşmesi

Son yazımda bahsetmiştim, hibe sözleşmesi için Sakarya'ya gideceğim diye. Lakin gitmeme gerek yokmuş. Mail ile belgeleri ofise gönderince halloluyor. Bu işi kolayca halledince çok sevindim. Çünkü erasmus ofisi belgeleri sabah 10-12 arası kabul ediliyor. Bunun için sabah 7 arabasıyla yola çıkmam gerekiyordu. Aynı zamanda en az 100 lira para gidecekti. Ama bir sorun çıktı. Letonya göçmenlik ofisi hibe sözleşmesini İngilizce olarak istiyormuş. Okul bana Türkçe olarak gönderdi. Hemen okula mail attım ingilizce olarak göndermeleri için. Eğer olumsuz cevap alırsam yeminli tercümana çevirtmem gerekiyor. Yine para bayılacağız anlaşılan. Vallahi iliğim kemiğim kurudu para vere vere.

Feribot Bileti

Uçak Atatürk Havaalanından kalkacak. Ben ailemin beni İstanbul'a kadar bırakmasını istemedim. O şekilde ayrılması daha zor olacak ve stres daha da artacak. Hal böyle olunca Bursa'dan ayrılmaya karar verdim. Bursa'dan İstanbul'a gitmenin en kısa yolu resimde görmüş olduğunuz hızlı feribotlar. 90 dakida'da Yeni Kapı iskelesinde oluyorsunuz.Oradan havalanı yakın sayılır.
Sabah 7.30'a Buisness'dan bilet aldım. "Neden Buisness alıyorsun, sen artist misin? " diye sorabilirsiniz. Doğaldır. Bunu bilerek belirttim. Çünkü uçak gibi bunda da bagaj ağırlık sınırı var. Ekonomi biletlerinde 20 kg Buisness'da 30 kg'a kadar izin veriliyor. Bu yüzden.
Öğrenci biletine indirim yapıyorlar. 31 Lira'ya aldım bileti. Saat 9'da İstanbul'da olurum diye düşünüyorum. Oradan havaalanına servis varmış. Lakin ben o bavullarla servis falan uğraşamam gibi geliyor. En iyisi inince taksiye binmek.

İhtiyaçlar

Gitmeden önceki ihtiyaçlar için bir haftaya yakın gezmediğimiz yer kalmadı. Özellikle valiz için ne gezdik arkadaş. O valiz fiyatları ne öyle. Sonunda Kipa'da üçlü set bulduk. 109 liraya. O fiyata valiz seti görünce yerde külçe altın bulmuş gibi sevindik. Ufak çaplı bir mucize olsa gerek.
Bir kaç kitap da aldım. Malum orada Türkçe kitap bulmak zor. Hatta imkansız. Bir de Rusça konuşma klavuzu aldım. Gitmeden 2-3 cümle öğrensem bari.

Okul hibe falan veriyor eyvallah ama parası olmayan yine gidemez Erasmus'a falan. Her şey para. Gideceğim yerde hava soğuk malum. Eee anne ile de alışverişe çıkarsan bazı şeyleri almadan dönmen imkansız. Mesela yün içlik. Öyle demeyin hava çok soğuk oluyor. Kadın haklı. 4 tane yün içlik aldık 64 lira bayıldık. Bu nedir arkadaş bu nedir...
Bugün gidip Galatasaray forması da aldım. Avrupalılara azcık reklam yapalım. Kısacası fazla ayrıntıya girmeden söyliyim eksikler tamam. Çok ufak şeyler kaldı.

Son durum

Gitmem 25 Ağustos itibari ile 4 gün kaldı. Hatta 29 Ağustos'u saymazsak 3 gün. Garip hisler içine girdim. Hem gideceğim için heyecanlıyım hem ayrılacağım için hüzünlü. Arada kaldım.
İhtiyaçlar bitti sayılır.
Hibe sözleşmesinin ingilizce olarak temini kaldı.



İşlemlerin Sonuna Geldik

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Bir önceki yazımda vize başvurusundan bahsetmiştim. 6 Ağustos günü Vize'yi almak için İstanbul'a gittim. Sorunsuz bir şekilde alıp geri geldim. Tabi yine vize işini fırsat bilerek Mısır çarşısı, Sultanahmet, Ayasofya gibi birçok yeri gezdim.
Geriye uçak bileti kalmıştı. normalde 26 Ağustos'ta gitmeyi planlarken uçak biletinin 1200 TL olduğunu görünce derin bir OHA! çektim. 29 Ağustos günü fiyat 500 lira yazıyordu. Tabi aradaki 700 lira fark bana cazip gelince 29 Ağustosa bilet almaya karar verdim. Ertesi gün para elime geçecekti. Para elime geçince THY'nin sitesine girip bileti almaya yeltenirken bir de ne göreyim? uçak bileti 809 lira olmuş. Orada ufaktan bir sinir krizi geçirdim. Arkadaş bir günde nasıl 300 lira zam geliyor anlamadım. Mecbur 29'una biletimi aldım. Karşıdan bakarsan Erasmus programı okulun verdiği hibe ile parası olmayan birinin bile yapabileceği bir şey gibi gösteriliyor. Parası olmayan adam 800 liraya nasıl bilet alsın. Daha bir de bunun bir sürü masrafı osu busu var.
Bileti alınca bir rahatlama oldu tabi. En azından gidiş tarihim belli oldu.
Neyse bilet ve vize işini hallettikten sonra geriye tek bir bürokratik iş kaldı. Sakarya'ya gidip erasmus bürosuna Hibe sözleşmesini, Vize ve pasaport fotokopisini vermem gerekiyor. İşin zor tarafı resmi evrakları sabah 10.00 ile 12.00 arası alıyor olmaları. Ben de başka şehirden geleceğimden büyük ihtimal sabah 07.00 arabasına bilet alacağım. Kısacası bu sıcak havada uğraş uğraş uğraş...



İhtiyaçlar

Riga'ya gitmeden önce ihtiyaçlar listesi yaptım. Liste uzayıp gidiyor. Yavaştan toplamaya başladım eşyaları. Onunla ilgili ayrı bir yazı yazarım artık. Çünkü baya uzun süreceğe benziyor.

Vize başvurusu

25 Temmuz 2013 Perşembe

Vize başvurusunu yapmak için sabah 08.15'de Güzelyalı feribot iskelesinden abimle deniz otobüsüne bindik. Neden bu kadar erken yola çıktın derseniz, 09.00 12.30 arası alıyorlar. Bu yüzden sabahın 06.30'unda kalkmak zorunda kaldım. Neyse, 140 dk sonra sallana sallana Kabataş iskelesinde olduk. İDO'nun sitesinde saat 10.45'te Bostancı'ya deniz otobüsü olduğu yazıyordu. Ona göre plan yapmıştık. Fakat inip görevliye sorunca bize saat 17.30'da olduğunu söyledi. İDO'nun sitesinde yazan bilgilere göre plan yapıp yola çıkmayın aman, yoksa mağdur olursunuz. Biz de Kabataş iskelesinden Kadıköy motoruna bindik. Oradan da otobüsle bostancıya vardıktan sonra 15 dk yürüdük ve konsolosluğa vardık.
ize başvurusunu
Bilmeyenler için konsolosluk yok tarifi: Ben kabataştan gittiğim için oradan anlatıyorum. Kabataşta indikten sonra hemen 50 m yan tarafta Kabataş-Kadıköy iskelesi var. Kadıköye vardıktan sonra hemen iskelenin orada 16 ve 16D otobüsleri var. İki katlı olanlar. Yalnız kişi başı 4TL alıyorlar. Tamamen soygun. Bunlar bostancı iskelesinin orada duruyor. Bostancı iskelesinden indikten sonra 100 m ileride babadan karşıya geçin. Köpründen sağa dönüp bayırı çıkın. Az daha ilerledikten sonra sağ tarafta çıkmaz var. Hemen çıkmazın sol tarafında. Bina şeklinde olmadığı için bulmanız biraz zor olabilir. Köşe marketteki bıyıkları yeni çıkmış ergene sorun o söyler.



Konsolosluk binası falan olmadığından biraz
soruşturduktan sonra bulduk. Yalnız bayır biraz fazla bayır. Çıkana kadar su olduk. Gelmeden önce kondisyonunuz iyileştirip öyle gelin.
Önceden biraz stres olmuştum ama hiç gerek yokmuş. Kadın zaten Türk. Belgeleri veriyorsunuz o kadar. Sigorta poliçenizin fotokopisini çekip size geri veriyor. Önceden fotokopi çektirmenize gerek yok.
Yalnız içerisi çok sıcaktı. Bizi görünce hemen klimayı açtı ama ne çare. Zaten stres var. O sıcakta banyo yapmış gibi oldum. Formda eksik bıraktığım bazı yerler varmış. Onları doldurdum.
Vizeyi tekrar gelip almak gerekiyormuş. Sanki kargoya verseler bir şey olacak. Ama onları da anlamak lazım. Zaten küçücük ülke. Her vize için kargo parası falan ekonomik krize girmesinler.

İstanbul'a gelmişken gezelim dedik. Ben pek bilmem İstanbul'u. Arkadaş sayesinde çoğu yeri gezdim. Dolmabahçe Sarayını gezmemiştik. Arkadaşla Kadıköy'de buluştuktan sonra Beşiktaş'a geçtik. Şunu da belitmeden edemiycem ulaşım ne pahalı arkadaş. Bursa'dan geldiğim paradan daha fazla yol parasını İstanbul'da harcadım.
Dolmabahçe gezi ücreti de oldukça tuzlu. Selamlık+Harem ücreti sivil 40 TL. Oha arkadaş oha. Ama öğrenci 5 TL. Öğrenci olmamın en büyük avantajını burada gördüm. Okumayana Dolmabahçe'yi gezmek yasak.
Toplam 75 Dakika da gezi bitti. Şahsen daha küçük bir yer bekliyordum. Özellikle en büyük salon inanılmaz. 36 metre yüksekliğinde tavan. Yukarı zor baktım. 4.5 ton ağırlığında avize. Zamanında burada yaşayan birilerinin olduğunu düşününce bile insan inanamıyor. Salonların ortasındaki büyük masalarda ne okey oynanır he. Taşları vura vura. Bu arada her şey altın. Duvardaki altın lambayı bana hediye verseler diyorum ve susuyorum.

Oradan Taksim, gezi parkı ve İstiklali dolaştık.O kadar taksime gelmişken biber gazı yesek iyi olurdu. Tadına bakamadan tekrar kabataşın yolunu tuttuk.
 Deniz otobüsüne kendimizi zor attık. O kadar yürüdük ki sanırım kariyerimin en uzun 3 yürüyüşü içine girmiştir. Koltuğa oturduktan sonra direk uyku moduna girdim. Zaten beşik gibi sallanıyor. Ohh tam uyumalık.

Son gelişmeler ( Sonu Hüzünlü )

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Önceki yazılarda belirttiğim gibi bize gönderilen kabul mektubunda giriş tarihimiz 2 Eylül olarak belirtiliyor. Bu da vize başvurusunda bu tarihten önce bir tarih belirtemeyeceğimiz anlamına geliyor. Yaklaşık 2 hafta önce bu durumu karşıya bildirmiştik. Erken gelmemiz için bize yazı göndermeniz gerekiyor diye. Nihayet iki gün önce beklediğimiz yazı geldi. Bir hafta öncesine giriş tarihi yazılmış. En azından artık konsolosluk erken gidiş için sorun çıkaramayacak. 

Vize başvuru

Başvuru için gerekli olan evraklar 2 gün önce gelen belgeyle beraber tamamlandı. Tamamladım da ne oldu verdiler mi vizeyi? He verdiler. Daha git gel toplam 4 saatten fazla yok gidip evrakları vereceğim. Neyse, İstanbul için biletleri aldım. Tarihini buraya yazmıyorum ki yolumu kesip suikast düzenlemeyin. 

İstenen onca belge arasından beni en çok uğraştıran şey vize başvuru formunu doldurmak oldu. Tamamen insana eziyet etmek için var olmuş bir şey. Büyük harfle ve elle doldurulacak. Adres bölümlerini minicik yapmışlar bir de dalga geçer gibi büyük hafle doldurun diyorlar. Sığdırıcam diye canım çıktı. Ayriyetten bilinmeyen bir sürü şey var. Sırf 3 kere konsolosluğu aradım onları sormak için. Sonuç olarak vize için eksik yok. 

NOT: Erasmus öğrencisi olarak vizeye başvuracaksanız sizden istenen evrakların arasında yazmayan, " Son 3 ay'ın hesap hareket dökümü"nü almayı unutmayın. Gerekli belgelere neden yazmamışlar hala anlamış değilim ama başvuru esnasında kesin olarak isteniyor bilginize.

Ayrıca bu hesap hareket dökümü ne kadar ayıp be. Nerede yemek yemişim, nereden alışveriş yapmışım, kim para yollamış ne kadar yollamış her şey belli. 

HÜZÜN DOLU NOT: Hala kalacak yer bulamadık. Sanırım sokakta erasmus yapan ilk öğrenciler olacağız. Allah'ını seven üzerime yurt atsın :(